Cennette makamı en aşağı olanlar

136- Muğîre b. Şu’be (r.a)’tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Musa (a.s), Rabbine:
“Rabbim! Cennetliklerin makam itibariyle en aşağısı kimdir?” diye sordu. Yüce Allah şöyle buyurdu:
Cennetlikler cennete konulduktan sonra gelecek bir adamdır. Ona:
“Cennete gir” denilecek. O da:
“Ey Rabbİm! Nasıl gireyim? İnsanlar yerlerine yerleşmişler ve alacaklarım almışlar!” diyecek. Ona:
“Dünya hükümdarlarından bir hükümdarın mülkü kadar mülkün olmasına razı değil misin?” denilecek. O da:
“Rabbim! Razı oldum” diyecek. Bunun üzerine Yüce Allah, (ona):
“Bu kadarı ve onun bir misli daha, bir misli daha, bir misli daha ve bir misli daha senindir” buyuracak. O adam, beşinci defa da:
“Rabbim! Razı oldum” diyecek. Bunun üzerine Yüce Allah, (ona):
“Bunlar ve bunların on misli daha senindir. Canının istediği ve gözünün beğendiği her şey de senindir” buyuracak. O adam:
“Rabbim! Razı oldum” diyecek. Bunun üzerine Musa:
“Rabbim! Cennetliklerin makam itibariyle en yüksek olanı kimdir?” diye sordu. Yüce Allah:
“Onlar, öyle kimselerdirler ki, diledim de yüceliklerini elimle diktiğim ve üzerlerine mühür vurdum. Dolayısıyla (onları) ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş ve ne de bir insanın hatırından geçmişlerdir” buyurdu.
Yüce Allah’ın kitabında bunun delili,
“Hiç kimse onları memnun etmek için kendilerine neler gizlendiğini bilemez” ayetidir.

137- Ebu Zerr (r.a)’tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyur-maktadır:
“Ben, cennetliklerin cennete en son gireni ile cehennemliklerin cehennemden en son çıkanını pekala biliyorum.
Kıyamet günü bir adam getirilip:
Buna küçük günahlarını gösterin, büyük günahlarını ondan kaldırın” denilecek. Bunun üzerine ona küçük günahları gösterilip:
“Sen filanca ve filanca gün şu ve şu işi yaptın. Filanca ve filanca günde şunu ve şunu yaptın” denilecek. O adam:
“Evet” diyecek.
Yaptığını inkar edemeyip büyük günahlarının kendisine gösterilmesinden korkacak. Derken ona:
“Senin için, her kötülüğün yerine bir iyilik vardır” denilecek. O adam:
“Rabbim! Ben bazı şeyler yaptım ki, onları burada göremiyorum” diyecek.”

138. Câbir b. Abdullah (r.a)’tan rivayet edilmiştir:
“Câbir’e, Vurûd” (kıyamet günü insanların mahşer yerine doğru geliş şekli) soruldu. O da şöyle dedi:
“Biz kıyamet gününde filanca ve filanca yerden yani İnsanların üst kısmından” geleceğiz. Derken ümmetler, putlarıyla ve taptıklarıyla teke tek çağrılacaklar. Bundan sonra Rabbimiz bize gelip:
“Siz kimi bekliyorsunuz?” buyuracak. Orada bulunan kimseler:
“Rabbimizi bekliyoruz” diyecekler. Allah:
“Rabbiniz benim!” diyecek. Onlar:
Öyleyse seni bir görelim!’ diyecekler. Bunun üzerine yüce Allah onlara tebessüm edip tecelli edecek ve onlar da O’na tabi olacaklar.
Mümin veya münafık her insana bir nur verilecek. Sonra o nurun peşine takılacaklar.
Cehennem köprüsünün üzerinde çengeller ile dikenler vardır. Bunlar, Allah’ın dilediklerini tutacaklar.

Daha sonra münafıkların nuru sönecek, daha sonra müminler kurtulacak.
ilk zümre, yüzleri dolunay gecesindeki ay gibi (parlak) yetmiş bin kişi olarak hesap görmeden cehennemden kurtulacaklar. Sonra onların arkasından gelenler, birbirini izleyen gökteki yıldızların nurları gibi onları takip edecekler. Sonra diğerleri de bu şekilde onları takip edecekler.
Sonra şefaat helal olacak. Şefaat ehli “Allah’tan başka İlah yoktur” diyenler ile kalbinde bir arpa tanesi ağırlığında imanı bulunanları cehennemden çıkarıncaya kadar şefaat edecekler. Bu çıkarılanlar, cennetin içine konacak. Cennetlikler, bunla-rın üzerlerine su serpmeye başlayacak. Nihayet bunlar, sel suyu önünde ot biter gibi bitivereceklerdir. Cehennemden çıkan kimsede, (böylece) yanık izi kalmayacak, Daha sonra ona dünya ve onunla birlikte dünyanın on misli verilinceye kadar dilekte bulunacak.

139. Yezîd el-Fakîr’den rivayet edilmiştir:
“Haricilerin bir görüşü kalbime işlemişti. Derken haccetmek, sonra halka karşı çıkarak propaganda yapmak niyetiyle kalabalık bir topluluk içerisinde yola çıktık. (Giderken) Medine’ye uğradık. Bir de baktım ki, Câbir b. Abdullah bir direğin yanına oturmuş, bir topluluğa Resulullah (s.a.v.)’den hadis rivayet ediyor. Bir ara cehennemliklerden bahsetti, Ona:
“Ey Resulullah’ın arkadaşı! Sizin rivayet ettiğiniz hadis de ne öyle? Halbuki Yüce Allah,
“Şüphesiz ki Sen kimi cehenneme atarsan onu muhakkak rezil rüsva edersin” ve
“Cehennemlikler, cehennemden çıkmak istedikçe oraya geri iade edilirler” buyurmaktadır. Siz ise (bunları) söylüyorsunuz?” dedim. Câbir:
“Sen Kur’an okur musun?” diye sordu. Ben de:
“Evet, (okurum)” diye cevap verdim. Câbir:
“Muhammed (s.a.v.)’in makamı mahmud’un neresi olduğunu hiç işittin mi?” diye sordu. Ben de:
“Evet, (işittim)” dedim. Câbir:
“Muhammed (a.s)’ın makamı, övülmüş bir makam olup; Allah’ın onun sayesinde (cehennemden) çıkaracaklarını çıkarır” dedi.
Daha sonra Câbir sıratın konulmasını, insanların onun üzerinden geçişini anlattı. Ben bunları ezberimde tutamamış olmaktan korkarım.
Ayrıca bir topluluğun cehennemde bir müddet kaldıktan sonra oradan yani susam çöpleri gibi çıkarılarak cennet nehirlerinden bir nehre atılacaklarını ve orada yıkanarak kağıt sayfaları gibi (bembeyaz) çıkarılacaklarını söyledi.
Daha sonra haçtan döndük. (Birbirimize:)
“Yazıklar olsun! Siz, bu şeyhin, Resulullah (s.a.v.) üzerine yalan söyleyeceğini mi zannediyorsunuz?” deyip Haricilik düşüncesini bıraktık. Vallahi, İçimizden bir adam dışında Haricilikte hiç kimse kalmadı.”

140- Ebu Hureyre (r.a)’tan rivayet edilmiştir:
“Resulullah (s.a.v.)’e bir gün et yemeği getirilip kol tarafından bir parça ayrılıp önüne konuldu. Çünkü Resulullah (s.a.v.) etin bu kısmını severdi. Ondan ön dişleriyle bir lokma koparıp sonra da şöyle buyurdu;
“Ben, kıyamet gününde bütün insanların efendisiyim. Bu neden biliyor musunuz? Dünyada önce ve sonra gelmiş geçmiş ne kadar insanlar varsa bunların hepsini Allah kıyamet gününde düz ve geniş bir sahada toplar. Öyle düz ve geniş bir meydan ki, orada bir çağına seslenince sesini herkese duyurur ve bakan bir kişinin Sözü mahşer halkını bir bakışta görür.
Bir de güneş yaklaşır. Artık insanların meşakkati dayanamayacakları ve tahammül ede miy e çekleri bir dereceye varır. Bu sırada, insanların bazısı bazısına:
“içinde bulunduğumuz şu korkunç durumu görmüyor musunuz? Başınıza gelen bu hali görmüyor musunuz? Rabbınız katında size şefaatçi olacak birisine niye bakmazsınız?” der. Bunun üzerine (mahşer halkının) bazısı, bazısına:
“Haydi Adem’e gidin” diyecek. Bunun üzerine mahşer halkı, Adem’e gelip:
“Ey Adem! Sen insan İnsanların babasıyım. Allah seni eliyle yarattı ve sana kendi ruhundan hayat verdi. Sonra meleklere emretti, onlar da sana secde ettiler. Bizim için Rabbinden şefaat dile. içinde bulunduğumuz şu sıkıntılı hali görmüyor musun? Başımıza gelen şu musibeti bilmiyor musun?” derler. Adem’de:
“Şüphesiz Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiştir ki, ne bundan önce böyle bir gazaba gelmiştir ve ne de bundan sonra bu tür bir gazab eder. Hem Yüce Allah, beni şu ağaçtan (bir şeyi) yasaklamıştı. Ben ise (o ağaçtan bir şey yemekler suretiyle) O’na karşı isyankar oldum. Artık size şefaat edemem, şimdi ben kendimi düşünüyorum. Vay nefsim, nefsim! Siz benden başka bir şefâatçıya gidiniz. Nuh’a gidin” der. Onlar da Nuh’a varıp:
“Ey Nuh! Sen yeryüzünde Allah’dan başka şeye tapan insanlara risâlet vazifesiyle gönderilen peygamberlerin birincisisin. Allah sana Kur’an’da:
“Çok şükreden kul” diye niteledi. Bizim hakkımızda Rabbinden şefaat İste. Ne acıklı vaziyette olduğumuzu görmüyor musun? Bize ulaşan azabı görmüyor musun?” derler. Nuh, onlara:
Muhakkak ki Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiştir ki, ne şimdiye kadar böyle gazablanmış ve ne de bundan sonra böyle gazablanır. Doğrusu benim bir dua edişim var; vaktiyle kavmimin aleyhine bununla dua etmiştim. 265[265] bundan dolayı kendimi düşünüyorum. Vay nefsim, nefsim! Şimdi siz İbrahim’e gidin” der. Bunun üzerine onlar da, İbrahim’e varıp:
“Sen yeryüzündeki insanlardan Allah’ın peygamberi ve Allah’ın dostu/halili bir zâtsın. Bizim için Rabbinden şefaat dile. içinde bulunduğumuz hali görüyor ve bize ulaşan azabı da biliyorsun?” derler. İbrahim, onlara:
Bugün Rabbimİn öyle bir gazaba geldi ki, ne bundan önce böyle gazab etmiş ve ne de bundan sonra da böyle gazab eder” der. Ve yalanlarını zikrederek, şimdi kendimi düşünüyorum nefsim, nefsim! Artık siz benden başkasına gidin, Musa’ya gidin’ der, Onlar da, Musa’ya varıp:
“Ey Musa! Sen Allah’ın peygamberisin! Allah seni risâletleriyle ve konuşmasıyla insanlar üzerine üstün kıldı. Bizim için Rabbinden şefaat iste. Ne kadar ızdırap içinde olduğumuzu görüyor ve başımıza gelen musibeti biliyorsun” derler. Musa da onlara:
“Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiştir ki, ne şimdiye kadar bu derece gazabı görülmüş ve ne de bundan sonra görülür. Ben ise öldürülmesine emrolunmadığım halde bir nefsi/canlıyı öldürdüm. (Şimdi ben nefsimi düşünüyorum) Ah nefsim, nefsim! Siz şimdi İsa’ya gidin” der. Onlar da, İsa’ya gidip:
“Ey İsa! Sen Allah’ın Resulüsün ve Allah’ın Meryem’e koyduğu bir kelime (bir mucize), aynı zamanda O’ndan bir rûh’sun. Ki sen beşikte bir çocuk iken insanlara söz söyledin. Dolayısıyla Rabbinin yanında bize şefaat eyle. içinde bulunduğumuz hali görmüyor ve bize erişen azabı bilmiyor musun?” derler. İsa’da, onlara:
“Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiştir ki, bundan önce böyle bir gazaba gelmemiş ve bundan sonra da asla böyle bir gazab etmez. (İsa) kendisi için bir günah belirtmeksizin, âh nefsim, nefsim!” sözleriyle endişesini ortaya koyup:
“Benden başkasına gidin. Muhammed’e gidin” der. Nihayet onlar, bana gelip:
“Ey Muhammedi Sen Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncususun. Allah, geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır. Rabbin huzurunda bize şefaat et. içinde bulunduğumuz acıklı hali görüyor ve bize ulaşan azabı biliyorsun!” derler.
Bunun üzerine ben, hemen gidip Arş’ın altına varır ve Rabbime secde ederek kapanırım. Sonra secdemde, Allah bana kendisine yapılacak hamdlerinden ve en güzel övgüsünde öyle bir şey ilham eder ki, şimdiye kadar onu benden önce hiç bir peygambere ilham etmemiştir. Ben ilham olunduğum surette Allah’a hamd ve sena ettikten sonra Allah tarafından:
“Ey Muhammedi Başını kaldır! (Ne) istersen sana verilir. Şefaat eyle, şefaatin kabul edilir” buyurulur. Bunun üzerine secdeden başımı kaldırıp:
“Rabbim! Ümmetim, ümmetim!” diye şefaat ederim. Bunun üzerine:
“Ey Muhammed! Ümmetinden hesaba gerek olmayanları cennet kapılarından, sağ kapıdan cennete koy. Onlar, cennetin bundan başka öbür kapılarından da insanlarla ortaktırlar” buyurulur.
Hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cennetin kapılarının iki kanadının arası muhakkak Mekke ile Bahreyn’de büyük bir şehir olan Hecer yada Mekke ile bugünkü Şam’ın 90 km güney doğusunda bulunan Busra arası kadar geniştir.