Yüce allah’ın “en yakın akrabalarını uyar”

146- Ebu Hureyrc (r.a)’tan rivayet edilmiştir:
“Yüce Allah’ın, Resulullah’a hitaben “Kavminden) en yakın olan akrabalarını uyar” 319[319] ayeti inince, Resulullah (s.a.v.) Kureyş’i çağırdı. Onlar da bir yerde toplandılar. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) bazen genel ve bazen de isim vermek suretiyle özel hitap ederek:
“Ey Ka’b b, Lüey oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Mürre b. Ka’b oğulları! İslam’ı kabul edip İmana gelmeniz suretiyle kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Abdu Şems oğulları! İslam’ı kabul edip İmana gelmeniz suretiyle kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Abdu Menâf oğullan! İslam’ı kabul ediplmana gelmeniz suretiyle) kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Hâşim oğulları! İslam’ı kabul edip imana gelmeniz suretiyle kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Abdu’l-Muttalib oğulları! (İslam’ı kabul edip imana gelmeniz suretiyle) kendinizi cehennemden kurtarın. Ey kızım Fâtıma! Kendini cehennemden kurtar. Çünkü ben iman etmediğiniz müddetçe sizin için Allah’tan hiçbir şeye malik değilim. Bununla birlikte sizinle bir akrabalık bağım var. Sıla-i rahmi, (yine bu) akrabalık bağıyla sulayacağım devam ettireceğim” buyurdu.

147- Abdullah İbn Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edilmiştir:
“Yüce Allah’ın, Resulullah’a hitaben, Kavminden en yakın olan akrabalarını uyar” ayeti inince, Resulullah (s.a.v.) Safa tepesine çıkıp “Baskın var” diye seslendi. Müşrikler, birbirlerine:
“Bu haykıran da kim?” dediler. Onu görenler:
“Muhammedi” deyip ne diyeceğini dinlemek için onun yanına toplandılar. Resulullah (s.a.v.), Kureyş’in diğer mensuplarını da çağırmak için;
“Ey filan oğulları! Ey filan oğulları! Ey filan oğulları! Ey Abdu Menâf oğulları! Ey Abdu’I-Mutta! ibrahimoğulları!” diye seslendi. Bunun Üzerine bunlar da onun yanına toplandılar. Resulullah (s.a.v.):
“Ne dersiniz? Size, şu dağın eteğinde bazı atlıların çıkıp geleceğini haber versem, beni doğrular mısınız?” buyurdu. Onlar da:
“Biz senin hiçbir zaman yalan söylediğini görmedik” dediler. Resulullah (s.a.v.):
“O halde ben, size şiddetli bir azabın önünde (o azabı bildiren) bir uyarıcıyım” buyurdu. Bunun üzerine amcası Ebu Leheb:
“Yazıklar olsun sana! Bizi, sırf bunun için mi (buraya) topladın?” dedi
Sonra da kalkıp gitti. Bunun üzerine “Ebu Leheb’in elleri kurusun. Kurudu da (şeklindeki Tebbet) Suresi indi.”
Ebu Leheb’in asıl adı, Abduluzza b. Abdulmuttalib’tir. Yani Hz. Peygamber (s.a.v.)’in amcasıdır.

Bazıİarı ona, “Ebu Leheb” künyesinin verilmesinin nedeni olarak “Leheb” adında bir oğlu olduğu içindir demişlerdir. Bazıları da yanaklarının pek kırmızı olduğu için ve bazılarına göre de yüzü pek güzel olup alev gibi parladığı için ona “Ebu Leheb” yan, Alevin babası denildiğini söylemişlerdir. Ona bu künyenin verilmesi akıbeti açısından da uygun düşmüştür. Çünkü ebedi olarak cehennemin alevli ateşinde azab görecektir.
Ebu Leheb, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in en büyük düşmanlarından biridir. Bu düşmanlığı ölünceye kadar devam etmiştir. Hatta Resulullah (s.a.v.)’e:
“Yazıklar olsun sana! Bizi, sırf bunun için mi (buraya) topladın?” demesi de, bu eziyetler türündendir.
Ayette “Ebu Leheb’in elleri kurusun. Kurudu da….” ifadesinden maksat; helak olmasıdır. Söz konusu ayette de görüldüğü üzere bu ifade iki defa tekrarlanmıştır. Birincisi, Ebu Leheb’in helaki için beddua tarzında ve ikincisi ise hakikaten helak olduğunu haber verme şeklindedir.Ayeti kerime de mecaz- mürsel kabilinden “El” zikredilmiş, bununla bütün vücudun helaki kastedilmiştir.